Göreceli Kapasite Meselesi!

10 Mart 2008 Pazartesi by Adv-Man





Eğer bu lafı yıl 1920’lerde söyleseydik, kesinlikle bir anlam ifade edebilirdi. Sanayi devrimiyle teknolojinin daha çok metal ağırlıklı ilerlemesi; çiplerin hükümdarlığını, devrelerin birbiriyle olan etkileşimlerini, ışık üzerinden sağlanan veri sunumlarını geciktirdiğinden, kapasite meselesini de bu doğrultu da tanımlar ve şekillendirirdik . Yani daha büyük maddesel araç ve ortamlar üzerinden saklama, depolama ve taşıma işlemlerini kurgulardık. Bakmayın aslında o kadar eskiye gitmeye de gerek yok, çocukluk zamanlarımızda bile kişisel kullanıma girmeyen, pahalı olması sebebiyle bu ermiş mertebeye erişemediğimiz tipik “personel computer” ların o eşek kadar büyüklükteki, yazın yelpaze görevini layıkıyla yerine getirecek disketleri bile saklama depolama ve taşıma ihtiyaçlarını ya bizden pahalı oldukları için esirgerlerdi, ya da kurumsal bir amaca hizmet ettiklerinden bizlerden uzakta kalırlardı.
Ama şimdi yüzyılların kendine özgü getirdiklerine bakarak 2000’li yıllardan bu yana insanoğlu olarak pratikte hızlı, fakat tatmin bakımından yetersiz kalan teknoloji gerçeğimizle en azından bilgiye kolay ulaşma, taşıma ve saklama imkanlarıyla sosyolojik açıdan büyük bir değişime uğradığımızı söyleyebiliriz. Hani o dillerden düşmeyen “globalizm” var ya, hah işte o en şiddetli olarak bu teknolojinin içinde yaşanıyor. Sınırları olmayan tek bir coğrafya varsa oda çiplerin diktatör olduğu mainboardlardır. :)

İşte bu diktatörün biz insanlığa sunduğu faydalı amaçlardan doğurduğu araçlardan biride bu küçültülmüş SD’lerdir. Yalnız faydalı kelimesine çok takılmayın zira bu diktatör kim tarafından şakşaklanıyorsa ona büyük bir zenginlik, diğerlerine ise büyük acılar yaşatmaktadır. (casus uydular, lazer güdümlü çoluk çocuk parçalayıcıları vs…)
Neyse, iç karartmadan SD’lerimize geçersek; (katılım olursa bir ara bu konu üzerinden tartışabiliriz) saygın bir amaç doğrultusunda ihtiyaçlarınızın küllerinden doğduğuna inanıyorsanız, oldukça iş gören bir sistem olduğunu görebilirsiniz. Kapasite değerleri 1600’lerde Cadısınız diye yakılmanıza, günümüzde ise “hocam hala CD’mi yazıyorsun” diye taşak konusu olmanıza sebebiyet yaratabilmektedir :)
İşin teknik boyutunu böyle geyiğe vurmuşken, Sony mikroSD ürünlerini rakiplerinden ayrıştırmak için reklamın gücünü kullanmaya karar vermiş. Zira araştırmama göre rakip ürünlerden teknik özellik olarak bir gömlek falan üstte değil. Mütemadiyen kendini tanıtması, “ben bunu da üretiyorum haberiniz ola, olurda Sony Mp3 player alırsanız, Sony telefon alırsanız, SD’nizi x bir markadan almanıza gerek yok” demek için, tam anlamıyla en ufak parçasına kadar Sony ruhunu yaşatmak vizyonuyla reklam hedeflerini sonuçlar çerçevesinde belirlemiştir. Yaratıcı sürecin konu itibariyle zengin bir altyapıyla beslenmesi, türetilecek bir çok fikrin markayı kitle bazında tatminkar bir hale getirmesine katkıda bulunacağı malumunuzdur.
E, ortaya çıkan işlerin hem tezat bir benzetmeyi yaşatması, hem de bunu yaparken komik bir ifade yaratması, dikkatleri çekmeye ve reklamın getirisine oldukça etki etmektedir. Kullanılan başkarakterlerin yüz ifadelerindeki o mahcupluktan doğan “oha bunu nasıl yaptım” ifadesi, içindeki yardımcı oyuncuyla beraber SD’nin vermek istediği mesajı rahatlıkla sunabilmektedir.

Yaratıcı anlamda süper olmasa da, eğlenceli bir reklamın yapabilecekleri konusunda oldukça iddialı olabileceğini söyleyebilirim.

Filed under having  

0 yorum: