Çok Bizden!

15 Ekim 2008 Çarşamba by Adv-Man


12 Nisan 2008 günü sevdiklerimin arasında beni askere uğurlayan bir şeyin daha olduğunu anladım. Hayatımın üniversite dahil 9 senesini beraber geçirdiğim, kimi zaman deli gibi sevdiğim kimi zaman ise dış etkenlerden dolayı kavga edip darıldığım, ama her defasında birbirimizin gönlünü alma konusunda hiç tereddüt etmediğim, zaman, zaman nazlanmasını, an gelip bana sürpriz yaparcasına zihnimi açarak kendini bana karşı ateşlemesini, sabahlara kadar beraber ofis koltuklarında uyuklayarak geçirdiğimiz romantik anları, cebimde beş kuruş kalmasa da ona karşı hissettiğim tutkunun verdiği güçle yollara düştüğüm, aşırı kıskandığım, gereksiz yere ona ulaşmaya çalışanlara kıl olduğum, mesleki sevgilim (kız arkadaştan laf yememek için korku ile harmanlanmış yeni bir terim) “Reklam” ı anımsadım.

Askerliğin ilk günleri yokluğu biraz acı veriyordu. Görsel yok, görüntü yok, müzik yok, slogan yok, başlık yok. İmkanları zorlasanız da kumandaya ulaşamamanız, 60 kişiye “ya bir reklamlara baksaydık” bare diyememeniz ve akabinde şimdi durduk yere “arkadaş deli galiba” damgası şeklinde tabip teğmene yaka paça götürülmemeniz için bu durumu bir şekilde kabulleniyorduk. Gazeteyi hiç sormayın, zaten hatun resmi bol olanların dışındaki diğerleri size gelene kadar parçık, pinçik olup cam silmenin ötesine geçemiyorlardı. İşte bu ayrılık döneminde nasıl olduysa halkın çoktan kahramanı olmuş sarı çizmeli Mehmet Ağa ile karşılaştık. Tam “dur kardeş değiştirme diyecekken” ilginç bir şekilde ahalinin reklamı izlemeye koyulduğunu gördüm. O an ayrılığımızın sürpriz bir biçimde sonlanmasına mı, uzun bir aradan sonra böyle etkili bir reklamla karşılaştığıma mı, yoksa potansiyel hedef kitlenin reklamı keyifle ve ilgiyle izlemesine şahit olmama mı sevineyim bilemedim. İlk defa bu kadar geniş bir toplulukla canlı, canlı reklamı değerlendirme tecrübesi yaşadım ve işin en ilginç yanı Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, artık askeri gazinoda bir fenomen, bir abi, bir reis, bir delikanlı olarak anılıyor ve saygı görüyordu. :)

İzlenimlerime göre ilk ana düşüncemin “çok bizden biri” olduğuydu.

Kahramanımızın konumundan, toplumun kemikleşmiş sorununa, alacakların davranışından, mutlu sonda kazanılan gurur ve rahatlamanın verdiği hafifliğe kadar senaryonun her anı anne ve babalarımız zamanından beri süregelen borçlanma olgusuna bir “dejavu” yaşatıyordu. Her ne hikmetse bu “dejavu” hala sonlanmadı.

Neyse, bahsettiğimiz bu uzun süreli ve daimi gözüken sorunun canlandırılması, durumun en çok senarize edildiği Yeşilçam dünyasında, bir Kemal Sunal klasiğini andırıyor, prodüksiyon tekniği ile bu tada daha da çok yakınlaşıyordu.
Türk insanı Yeşilçam’ın sürekli maddi sorunlarla boğuşan, sevgilisini zengin futbolculara kaptıran, kavanozdan iki zeytin fazla aldı diye peder bey’den şamar yiyen, bütün esnafın alacak defterinde en üst sırada yer alan kahramanına saygı duymuş, onu her zaman kendine daha yakın görmüştür. Senaryo bazında oluşturulan reklamında hafif bu havayı vermesi gerçekten halkın içinden gelen bir problemin gene halkın içinden gelen bir karakterle bütünleştirilmesiyle izlenme oranını yüksek tutuyor. Prodüksiyonun reklam üzerindeki artısı ise reklam gibi durmamasını sağlamasıdır. Öğrenci arkadaşlarımızın bu hususa ayrı bir önem vermeleri gerektiğini düşünmekteyim, zira reklam kokmayan hareketler izleyiciyi kendine daha çok çekmekte ve izlenebilirlilik oranını daha fazla arttırmaktadır. Tabi buda psikolojik olarak markanın algılarda daha fazla yer edinip, ihtiyaç halinde birden tozlu sinirlerden fırlayıp akla düşmesine neden olmaktadır.

Kullanılan müziğin reklamın ilk parlama noktası olan Sarı Çizmeli Mehmet Ağa bestesinden esinlenerek ortaya çıkartılan yaratıcı bir fikir olduğunu düşünüyorum. Tabi kahramanın farazi bir giyim ile canlandırılması işin esprisini meydana getirmiş. (Son zamanlarda özellikle bayan bot modasında bahçıvan tarzı dediğimiz bu çizmelerin oldukça popüler olduğunu görmeye başladım) Oyunculuk anlamında zaten üstatlarımızın sergilediği ve senaryoya en çok yakışan tiplemeler olarak gösterdikleri performanslar, mükemmel. Söylenen metinlerle beraber senaryo akışında canlandırılan borçları kapama bölümleri, hedef kitleyi ekrana kitleyecek kadar eğlenceli olmuş. Benim ve askeri gazinodaki arkadaşların en favori sahnesi, bakkalın koltuk altına tavla ile paranın sıkıştırılmasıydı. E, bu akıcılıkta ilerleyen senaryonun da bir o kadar eğlenceli bir sonla bitmesi gerekirdi ki buda biraz Moonwalker, hafif breakdance figürleriyle borçlardan kurtulmanın verdiği kibirli gurur ifadesiyle çözümlenmiş. Abartmak gibi olmasın ama bu sahnede gülüp, aynısını yapmaya çalışan adamlara bile şahit oldum :)

Uzun zamandan beri ilk kez bu kadar hedef kitleyi kendine yönlendiren, mesajlarını, durumlar doğrultusunda bu kadar iyi harmanlayıp senarize eden bir banka reklamı görmemiştim. Açıkçası Bonus’un kalıplaşmış reklamlarından sonra Cardfinans’ın renk kattığını söyleyebilirim. (Bonus, bankacılık sisteminin her parçasına rahatlıkla monte edilebilen en büyük ve en uzun soluklu pazarlama kampanyasıdır)

Yalnız bir nokta vardır ki bu ne reklamcıların, ne de biz tüketicilerin suçudur. Maalesef öyle bir dönemde ve öyle ilginç bir ekonomik sistemde yaşıyoruz ki, borcumuzu borçla ödeme noktasına gelmişiz. Mevcut ekonomik politikalar, tüketici bazında, insanların eldeki hazır paritelerinden ödeme yapmalarını imkansızlaştırmış, onun yerine bankaların birer nakit kaynağı olarak algılanarak bitmeyen bir toplumsal borçlanma döngüsüne neden olmuştur. Eskiden maaşlar borçları kapatır, elde avuçta ne varsa onunla geçinilmeye çalışılırdı. Ha bunun üretim ve tüketim bazında talep oranlarına etkisi farklı olabilir, rekabete ve fiyat iyileştirmelerine olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Fakat gel gelelim sürekli borçlanan insanlar zincirinde biriken kredi tutarlarının bir balon gibi şişerek patlama noktasına gelmesi, insanları geleceğine dair DEĞİL, günü yaşamalarına sebebiyet veren acı bir duruma düşmesine sebep olmaktadır. Günümüzde borçlar yeni alınan borçlarla, o borçlarda, eldeki paralarla ve daha sonra gene borçlanmalarla devam etmektedir.

Yani lotoyu vurup faiz yemediğiniz sürece bu çarkın ve bu reklamların ana kahramanı olmaya daha çokkk devam edeceğiz.

Filed under having  

0 yorum: