Tık, Tık, Tık! Hayat; Geri Döndüm!

9 Ekim 2008 Perşembe by Adv-Man


Hani reenkarnasyon olarak adlandırılan efsanevi bir fizik, ruh hatta din ötesi bir hayat üstü durum vardır ya, sanırım biz bu tecrübeyi zaten baş edilen hayatlarımızda sıkça değişik bir versiyonuyla sürekli yaşamaktayız. İlginç gelebilir ama biz insanlar sürekli olarak farklı kimliklere, farklı meslek ve gruplara hatta toplum ve ülkelere bir şekilde kanalize oldukça bu terimi fazlasıyla ve en derininden canlı hayatımızda yaşamaya başladık. Düşünün, lüksümüze bakın ki bunun için ölmemiz gerekmiyor. Açık konuşmak gerekirse hayatımız içinde yaşadığımız uzun veya kısa vadede gerçekleştirdiğimiz sorumlulukların, bize farklı yaşamları, hayat tecrübelerini, renkleri, acıları hatta ve hatta kişilik olarak yeni bir psikoloji, yeni bir karakter, yeni bir mantık dahilinde tekrar programlanabilme durumunu yaşatması bir nevi reenkarnasyon’un aslında hayatın içinde olduğunu ve yaşandığını bize açıklıkla gösteriyor.
Tabi bunun içinde hayatlarımızın teknoloji vasıtasıyla her şeyi kısmen olarak elde edebilme gücüne de bağlayabiliriz. Ya da daha da kolaylaştırabildiğine.

Evet, arkadaşlar bence biz insanlar kendi istek, arzu, ihtiras duygularımızın yanı sıra sosyal ve toplumsal sorumlulukların bizlere kazandırdığı yenilikleri veya yeni yaşam durumlarının birer reenkarnasyonunu yaşıyoruz. Benim için askerlik tam olarak böyle bir kavramdı. Ve şunu anladım ki biz bunu askerlik vb toplumsal sorumlulukların dışında her daim yaşıyorduk. Bir meslek değişimi, yeni bir sosyal grup, farklı bir cemiyet, uzak bir kıtada başlanılan hayat bunların hepsi hayatın birer reenkarnasyonu, yeni bir sizden biri.

Alttaki yazımda size zaman kavramının aslında bu yazının ana fikri olacağının bir ipucunu vermiştim ama aslında büründüğüm bir karakterin yazının asıl noktası olacağını hiç düşünmemiştim. İşte bu fikir süzgecimin içinde büründüğüm karakterle, yani yeni benden biri ile zamanı ilginç bir şekilde hayat karelerime montaj yaptım.
Askerlikten önceki hayatımda zamanın akışına her daim düşman oldum, atan her dakikanın, takvimde değişen her tarihin hatta ve hatta doğum gününden nefret eden dünya üzerindeki nadide insanlardan biri olarak zamanla aramın önünde hep bir set bulundurdum. (Biliyorum ki o, seti yıkan yüce tepegöz Kiklop olmaktan vazgeçmedi ve her zaman da yıktı şerefsiz!)

Fakat gel gelelim bir gün onunla sıkı fıkı olacağımı, her gün yapraklarını özenle çevireceğimi, hayatımdan götürdüğü dakikaları büyük bir mutluluk ve olgunlukla karşılayacağımı hatta bunun için onu kutlayabileceğimi; kimi zaman yavaşladığını düşündüğüm anda “Ne duruyorsun, hadi al hayatımdan bir günü daha tembellik yapma” diye azarlayabileceğimi hiç aklıma getirmemiştim. Zaman her geçen dakikasında Kiklop karakterinden çıkıp bir Hercül’e dönmeye ve en yakın dostum olmaya tıpkı bir kurtarıcı moduna girmişti. Tabi insanoğlu biraz yanar dönerdir. Kimi zaman biraz mantığımı zorladığımda önceki hayatımdan Kerem çıkıp “ulan Zaman; bu kahpelik yapılır mı bana? Beni öyle bir hale getirdin ki şimdi sana muhtacım ve yalvarıyorum. “derdim. Hayatımdan çalmasına karşılıksız kalıyor; geçen tarih yapraklarına mı, yoksa ömrümden giden insani bağlıklarımı (aile, sevgili, meslek, sosyal hayat) eksik yaşamama mı ağlıyım diye içten içe gözyaşlarımı damarlarımda gizli, gizli akıtıyordum. Evet, Zamanla aramızda dengesiz bir beraberlik, aşk ve tutku yaşıyorduk ve onun elinin her zaman güçlü olduğunu biliyordum. Beni mutlu etmeyi her attığı günde sağlıyor, koca bir hafta bittiğinde sanki onunla mükemmel bir sevişmenin hazzını bana tattırıyordu.

Şimdi durum nedir diye merak ediyorsanız; şunu söyleyebilirim ki aramızdaki ilişki bitti. Yalnız dua ediyorum ki gene beni kendisine muhtaç bırakmasın……

Filed under having  

0 yorum: