Evren üzerinde en şımartılan varlık olan biz insanlara bahşedilen “akıl” yetisi, aynı zamanda bu yetiyi kullanamama aptallığıyla ilginç bir tezata tekâmül ederken, kendince eksik güdük, yarım yamalak yönlerini örtmek amaçlı da boş durmayarak farklı felsefeler ortaya çıkararak kaçacak delik, söylenecek bolca boş sözler yaratmaktadır. Açıkçası bu boş mavraların en büyüğü de “Aklın yolu bir mi?” saçmalığıdır.
Benim açımdan bu yol hiçbir zaman bir değildir, sadece benzerlikler taşır. Fakat sonunda ayrıştırmayı gerçekleştirecek şeyin gene aklın kendisi olduğuna inanmaktayım. O yüzden olayı daha başta her anlamıyla çözümlemek bizi bu tür bahanelerin arkasında boş felsefeler yapmamıza engel teşkil edip bir manada ahlaki değer katkısı yaratabilir.(Böyle katkıya can kurban)
Kültürel farklılıklar, toplumsal davranışlar, örf ve adetler, aklın bir olmasından çok, doğal bir çeşitliliğin ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Siz ne kadar belirli kurallar, formüller ve hesaplardan ilerleseniz de yaşadığınız toplumsal kültürden edindiğiniz deneyim ve davranışlar, aklın bir noktasında fikrinize zenginlik katarak “ÇEŞİT” kavramını ortaya çıkaracaktır. O yüzden akıl tek bir yolda birleşemez.
“Bunu bende düşünmüştüm” tabiri zaten toplumun ortak yaşam deneyimlerinden ortaya çıkar. O yüzden de ne sana ne bana özgüdür.
O fikir, yaşam havuzundan alınmış bir enstantanedir. Bu noktada dikkat yaratacak tek avantaj, sürekli yaşanacak kadar bilindik, fakat akla gelmeyecek kadar bilinmedik bir özelliğe sahip olmaktır. İşte reklamcılıkta yaşanan en rasyonel sorunlardan biriside budur. Yapılan işlerin “aklın yolu birdir” tesellileriyle okşanması. Bence bu laf, araklamanın, çalmanın, fikir hırsızlığı yapmanın legal hale getirilmiş en uç noktasıdır.
Yayınlamış olduğum çalışmaların bir diğeri olmadan oldukça iyi iş çıkartabileceğini, marka ile özdeşleşerek ürün faydasını zorlanmadan dikkat çekici bir ifadeyle hedef kitleye sunabileceğini söyleyebilirken, içlerinden birinin oyunu kurallarına göre oynamamasından kaynaklanan “aklın yolu birdir” yalanıyla durumu bok etmesini kabul edemiyorum.
Verilmek istenen mesajlar bu kadar farklıyken, tasarım aşamasında nasıl bu kadar benzerlikler taşınabilir hayret.
Öğrenci arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar, bu çalışmalar hedef kitle üzerinde işlerini oldukça iyi yapmaktadır. Her iki iş, problemleri ve çözümleri doğrultusunda oldukça eğlenceli ve dikkat çekici bir nokta yakalamışlardır. Fakat buradaki sorun her ikisinin de önerme içerisinde aynı yaratıcı fikri benimsemeleridir ve bu ciddi bir sorundur.
Düşünsenize haspel kader çalışmaların aynı dönemdeki medya planlamaları içersinde yer aldığını; inanılmaz bir marka, inanılmaz bir ürün-fayda karmaşası.
Neyse en azından iki markanın da böyle bir medya planlamasıyla karşı karşıya kalacak kadar amatör olabileceklerini düşünmek istemiyorum. O yüzden bu çalışmaların tekilden ziyade genel olarak değerlendirilerek reklamcılık boyutunda “aklın yolu birdir” şeklinde araklamanın felsefe olarak tanımlanmaması gerekliliğini kısacası bir kulp bulmaktan ziyade “hım, benzer mi oldu” o zaman fikir çöpe gider cesaretine sahip olmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum.
Benim açımdan bu yol hiçbir zaman bir değildir, sadece benzerlikler taşır. Fakat sonunda ayrıştırmayı gerçekleştirecek şeyin gene aklın kendisi olduğuna inanmaktayım. O yüzden olayı daha başta her anlamıyla çözümlemek bizi bu tür bahanelerin arkasında boş felsefeler yapmamıza engel teşkil edip bir manada ahlaki değer katkısı yaratabilir.(Böyle katkıya can kurban)
Kültürel farklılıklar, toplumsal davranışlar, örf ve adetler, aklın bir olmasından çok, doğal bir çeşitliliğin ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Siz ne kadar belirli kurallar, formüller ve hesaplardan ilerleseniz de yaşadığınız toplumsal kültürden edindiğiniz deneyim ve davranışlar, aklın bir noktasında fikrinize zenginlik katarak “ÇEŞİT” kavramını ortaya çıkaracaktır. O yüzden akıl tek bir yolda birleşemez.
“Bunu bende düşünmüştüm” tabiri zaten toplumun ortak yaşam deneyimlerinden ortaya çıkar. O yüzden de ne sana ne bana özgüdür.
O fikir, yaşam havuzundan alınmış bir enstantanedir. Bu noktada dikkat yaratacak tek avantaj, sürekli yaşanacak kadar bilindik, fakat akla gelmeyecek kadar bilinmedik bir özelliğe sahip olmaktır. İşte reklamcılıkta yaşanan en rasyonel sorunlardan biriside budur. Yapılan işlerin “aklın yolu birdir” tesellileriyle okşanması. Bence bu laf, araklamanın, çalmanın, fikir hırsızlığı yapmanın legal hale getirilmiş en uç noktasıdır.
Yayınlamış olduğum çalışmaların bir diğeri olmadan oldukça iyi iş çıkartabileceğini, marka ile özdeşleşerek ürün faydasını zorlanmadan dikkat çekici bir ifadeyle hedef kitleye sunabileceğini söyleyebilirken, içlerinden birinin oyunu kurallarına göre oynamamasından kaynaklanan “aklın yolu birdir” yalanıyla durumu bok etmesini kabul edemiyorum.
Verilmek istenen mesajlar bu kadar farklıyken, tasarım aşamasında nasıl bu kadar benzerlikler taşınabilir hayret.
Öğrenci arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar, bu çalışmalar hedef kitle üzerinde işlerini oldukça iyi yapmaktadır. Her iki iş, problemleri ve çözümleri doğrultusunda oldukça eğlenceli ve dikkat çekici bir nokta yakalamışlardır. Fakat buradaki sorun her ikisinin de önerme içerisinde aynı yaratıcı fikri benimsemeleridir ve bu ciddi bir sorundur.
Düşünsenize haspel kader çalışmaların aynı dönemdeki medya planlamaları içersinde yer aldığını; inanılmaz bir marka, inanılmaz bir ürün-fayda karmaşası.
Neyse en azından iki markanın da böyle bir medya planlamasıyla karşı karşıya kalacak kadar amatör olabileceklerini düşünmek istemiyorum. O yüzden bu çalışmaların tekilden ziyade genel olarak değerlendirilerek reklamcılık boyutunda “aklın yolu birdir” şeklinde araklamanın felsefe olarak tanımlanmaması gerekliliğini kısacası bir kulp bulmaktan ziyade “hım, benzer mi oldu” o zaman fikir çöpe gider cesaretine sahip olmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder