Beyin Jimnastiği yapmanın ya da farklı kültürlere dalıp yeni fikirler, anlayışlar, kişilikler, duygular, anılar keşfetmenin klişe olmuş belli kaynaklardan edinilmesinin ne kadar gereksiz olabildiğini, beynin farklı noktalardan yeni bilgiler kapabileceğini ve kimi zaman bir ilham perisi rolünü oynayabilen bir müzenin aslında görselliğiyle akıllarda ne kadar sağlam bir yer edinebileceğini tahmin edebiliyor musunuz?
Görselliğin zihinde kalıcı izler bıraktığı, ortamın yarattığı büyünün edinilen bilgiyi ne kadar kişiye özel bir hale getirdiğini özümseyebiliyor musunuz? En iyisinden, en kalınından Picasso’yu ya da bir Salvador Dali’yi anlatan kitabı hatim edip aklınızda kalan ufak parçalarla yetinmektense orijinalini birebir görüp ufak ama bilgide ağır açıklayıcı notlarla duyularınızın tüm noktalarıyla keşfettiğiniz hayatları HİSSETMEK daha güzel olmaz mı?
Açıkçası ben bu şekli daha çok tercih ederim.
Çünkü zevklidir, hislidir, düşündürür, tuhaf gelir fakat her noktasıyla size özel kritiğin oluşmasını sağlar. Bu, bilgi ediniminin veyahut zihni açıp, ilhamlar toplamanın aslında farklı bir versiyonudur. Birazcıkta tarz meselesidir. Ben düşündüğüm fikirlerin %50’sini dışarıda bana ilham kaynağı olabilecek noktalarda yakalarım. Geri kalan %50’lik dilimse masa başında büzük ile alakalı ilişkiden gelişir ve diğerleri kadar verimli olmaz. En janjanlısı öbür yarım dilimi olur. Bu noktada kimi zaman geçmişe dönmek, geçmişin büyük yaratıcı işlerini keşfetmek sanki size gaz verir, özendirir, kendisinden bir şeyler sunar, zihni açar.
Kafayı çalıştırmada birebirdir yani anlayacağınız.
Yayınladığımız reklamında hem bilgi edinilme hem de tıkanıp kalan beynin yaratıcılık noktasında referans duygular kazanabilmesi aşamasında etkili bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Düşünen adamın sahne başlangıcında ünlü düşünen adam heykeli benzetmesiyle ilerleyip keşiflerde bulunması, farklı açılarla eserlere anlam katmaya çalışması, sanatçıların yaratıcılık noktasındaki duygularını keşfetmeye yönelik çabası kendi zihninde yukarıda bahsettiğim o fikir senkronizasyonundaki ampulü yakabilmesi başarılı olmuş. Reklamın hayat içinde bu tarz bir realistliği barındırdığını düşünüyorum.
Diğer bir noktada müzenin aslında en büyük hedef kitlelerinden olan çocukların bilgi edinme ve kültürel gelişim noktasında işlenmesi ve ilginçtir ki onunla beraber ebeveyninde buradan edinimler kazanması oldukça hoş olmuş. Çalışmada iki bireyinde öğrenime açık olması, “büyüktür, bilir” algısının belki de sürekli babasına soru soran çocuğun yetersiz cevaplar ile karşılaşmasında beraber keşfedilecek çok şey var fikrinin canlandırılmasına kapı aralaması yaratıcı olmuş. Dikkatinizi çektiyse babanın etkilendiği ve öğrendiği her şey çocuk tarafından taklit edilirmişçesine canlandırılarak iki tarafından mutlak kazanımların gösterilebiliyor. Animasyon noktasında basit ama sıcak bir çizginin olduğunu görebiliriz. Yani illa 3D veya yüksek bütçeli prodüksiyona gerek duymadan yalın bir üsluplu anlatımın güçlü etkisi bence sonuç verir nitelikte olmuş. İkincil hedef kitle üzerinde dikkat çekici olabilmesi bakımından da doğru bir animasyon kullanan reklam, bize de anlatmak istediği felsefe açısında oldukça samimi duruyor.
Açıkçası kalıplaşmış, sıkıcı, otoriter bir tanıtımın yansıttığı ağırlığı görmemek, hiç gitmeyenler veya tekrardan ziyaret edecekler için müzenin eğlenceli, zevkli ve yaratıcı bir deneyime kapı açan bir değişim noktası olarak yansıtılması öpülesi bir reklam başarısı olarak yerini almıştır.
Geçmiş de İlham Verir!
4 Aralık 2008 Perşembe by Adv-Man
Filed under
tv
having
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder